Sosyal medyada hiç tanımadığın birine saniyeler içinde düşman oldun mu? Ya da linç edilen birini izleyip ‘Vay be, adamı bitirdiler!’ dedin mi? Peki bu linç kültürü neden bu kadar hızlı yayılıyor ve biz neden bu oyunun bir parçası oluyoruz? Gel, birlikte bakalım.
Sosyal medyada linç kültürü, modern dünyanın en garip sporlarından biri. Öyle ki, bir anda hiç tanımadığımız birini hedef alıp kolektif bir şekilde ona yüklenmek, adeta internetin olimpik dalı olmuş. Olay ne mi? Biri bir şey söylemiş, biri bir şey yapmış ya da belki yapmamış ama yeterince iyi yapmamış… Önemli değil! Mühim olan, hep birlikte klavyelerimizi kuşanıp o kişiyi dijital arenaya sürmek.
Aslında burada devreye insan doğasının ilginç bir özelliği giriyor: Sürü psikolojisi. Biri “Aaaa bu yanlış!” dediği anda, diğerleri de “Evet ya, bu gerçekten yanlış!” diyerek safları sıklaştırıyor. Çünkü hepimizin içinde bir yerlere ait olma ihtiyacı var ve bu tarz toplu infazlar, tam da o ihtiyacı tatmin ediyor. Bir topluluğa dahil olma hissi veriyor ve itiraf edelim, bazen eğlenceli bile olabiliyor. “Ben de iki kelam edeyim de haklı olmanın keyfini süreyim” kafasıyla herkes mevzuya dalıyor.
Tabii burada sosyal medyanın hızına da bir parantez açmak lazım. Normalde biri yanlış bir şey söylediğinde, karşısına geçip “Kanka, bir dur bakalım, ne dedin sen?” diye sorgulamak gerekirdi. Ama sosyal medyada bu lüks yok. Orada saniyeler içinde tepki vermek zorundasın. Aksi takdirde geç kalırsın, akış akar gider ve sen bir daha trene binemezsin. Çünkü burada hız her şeydir. Kimse bağlamı umursamaz, detayları araştırmaz, çünkü zaman kaybetmek istemez. O yüzden yanlış anlaşılmalar, abartılar ve gereksiz tepkiler havada uçuşur.
Bir de işin anonimlik boyutu var. Gerçek hayatta tanımadığın birine “Sen var ya, tam bir felaketsin!” deme şansın pek yoktur, çünkü suratına yumruk yeme ihtimalin var. Ama sosyal medyada kimse kimseyi tanımadığı için, herkesin özgüveni tavan. Klavyenin başında adeta birer mahkeme başkanı, etik kurulu üyesi, hatta bazen tarih yazarı kesiliyoruz. Sonuçta karşı taraf bizi göremez, tanıyamaz, dönüp yüzümüze “Ne saçmalıyorsun sen?” diyemez.
Ve tabii ki algoritmalar… Onlar da diyor ki: “Drama mı var? İşte size daha fazla drama!” Negatif içerikler, kavgalar, tartışmalar tıklanma rekorları kırar çünkü insanlar öfkelendiklerinde daha çok paylaşım yapar. Paylaşım arttıkça daha çok kişi görür, daha çok kişi gördükçe konu dallanır budaklanır ve iş kontrolden çıkar. Kimse ilk başta ne olduğunu bile hatırlamaz ama linç devam eder.
Peki bu linç kültürü ne kadar sürer? Ortalama birkaç gün. Sonra? Sonra başka bir mevzu patlar ve kalabalık yeni bir hedefe yönelir. Ama linç edilen kişi için durum o kadar basit değildir. Onun kariyeri, psikolojisi, hatta hayatı altüst olabilir. Ama kimsenin umrunda olmaz çünkü internet her gün yeni bir kurban bulur ve linç çarkı dönmeye devam eder.
Sonuç? Sosyal medya, çağımızın en büyük mahkemesi ama içinde hukuk yok. O yüzden linç trenine binmeden önce, belki de bir durup “Gerçekten burada bir adalet mi sağlıyorum, yoksa sadece eğlenceye mi katılıyorum?” diye düşünmek lazım. Ama tabii, bunu kim düşünecek ki?
Bir yanıt yazın