Halit Ergenç’ten Farklı Bir Aşk Hikayesi! Adsız Aşıklar Gerçekten İzlenmeye Değer mi?

Son yıllarda Türk dizileri arasında gerçekten etkileyici bir şey bulmak neredeyse samanlıkta iğne aramak gibi. Büyük ustalar, dev oyuncular, ama sonuç genellikle “E bu ne şimdi?” dedirten işlerle dolu. O yüzden Netflix’te Halit Ergenç ismini görünce, içimde garip bir umut belirdi. Dedim ki “Bu adam kötü bir iş çıkarmaz!” ve hemen eşime döndüm: “Hadi izleyelim!”

16 Ocak’ta Netflix’e düşen “Adsız Aşklar”, tam da dışarısı buz gibi 5-6 dereceyken, battaniyenin altına girip mistik bir hafta sonu geçirmek için birebir diye düşündük. Ve işte izlenimlerim! Spoiler’a girmeden (en azından elimden geldiğince), neden bu diziyi izleyebileceğinizi anlatacağım.

Başroldeki Cem karakteri, çocukluk travmaları yüzünden aşkı topyekûn reddeden bir adam. Yani, sadece “Sevgililer Günü saçmalık” falan demiyor, bildiğin “Aşk bir hastalıktır!” kafasında. Annesi desen zaten dizilere kötü kaynana olarak yerleştirilen standart zehirli karakterin level atlamış hali. O kadar ki, Cem daha küçücükken, sevgiye olan inancını güzelce paramparça etmiş.

Makine mühendisliği okumuş ama aşkı o kadar dert etmiş ki mesleği bırakıp dergide köşe yazarı olmuş. Çünkü aşk karşıtı olmak tam zamanlı bir iş gibi bir şey! Bu sert duruşu ona bir anda büyük bir ün kazandırıyor ve en sevdiği patronu (bir nevi baba figürü) ile birlikte Aşk Hastanesi açmaya karar veriyorlar.

Burada işler tamamen çığırından çıkıyor. Aşktan illallah etmiş, ilişkisi çökmüş, terk edilmiş ya da sadakat testi yaptırıp kendisini pişman etmiş herkes, bu kliniğe koşuyor. “Aşk hastalığına yakalandınız mı? Gelin, biz sizi iyileştirelim!” kafasıyla hareket eden Cem ve ekibi, insanların hormon seviyelerine bakarak ilişkilerini düzeltmeye çalışıyorlar. Yani, terapinin yanına bir doz tıbbi çılgınlık eklemişler.

Ancak tüm bu bilimsel aşk karşıtlığı, Cem’in karşısına Hazal çıkana kadar işler yolunda gidiyor. Hazal? Tam bir aşk savaşçısı. Ona göre aşk, hayatın anlamı, tüm sorunların çözümü ve dünyayı kurtaracak olan şey. Bir aşk düşmanı ile bir aşk aşığını bir odaya kapatırsanız ne olur? Tabii ki kıvılcımlar çakar.

Dizi, her bölümde aşkın farklı bir yüzünü ele alıyor. Bazen ilişkileri nasıl kurtaracağınızı, bazen de aşkın neden insana bir travma festivali yaşattığını anlatıyor. Ama işin en ilginç kısmı “hormon testi” meselesi. Yani, karakterler sadece birbirlerine duygularını anlatmak yerine, “Senin oksitosin seviyen çok düşük, tedavi şart!” gibi şeyler söylüyorlar. Kardeşim, aşk laboratuvarda mı çözülüyor?!

Tabii, olaylar ilerledikçe Cem ve Hazal arasındaki duvarlar yıkılmaya başlıyor ve tahmin edebileceğiniz gibi işler bir noktada romantik kıvama geliyor. Ve evet, Cem sonunda Hazal’a aşık oluyor. (Kimse şaşırmadı.)

Ama işte burada en sinir bozucu olay devreye giriyor: 2. sezon mesajı! Diziyi öyle bir noktada bitirmişler ki “Yok artık, bari sonunu düzgün yapsaydınız!” dedirtiyor. Bildiğin “Devamı gelecek” diye gözümüze gözümüze sokmuşlar.

Halit Ergenç yine mükemmel bir iş çıkarmış. Oyunculuklar genel olarak çok iyi. Farklı bir hikaye anlatıyor, yani klasik zengin adam-fakir kız klişesi değil. Sürükleyici ve temposu güzel. Ama sonu “2. sezon için zorunlu bir ara” hissi yaratıyor.

İzlenebilir. Eğlenceli, sürükleyici ama “En iyi Türk dizisi” diyebileceğimiz bir yapım değil. Yine de hafta sonu sıcacık bir içecek alıp kafayı fazla yormadan izleyebileceğiniz bir dizi olarak güzel bir seçenek. Ama beklentiyi çok da yükseltmeyin! 

İçerik Yorumları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir