Hayat dediğin şey, geçmişin “ah keşke”leriyle geleceğin “bir gün yaparım”ları arasında ip cambazlığı yapmak gibi… Çoğu zaman ya geçmişe takılıp “O gün neden öyle dedim ki?” diye hayıflanıyoruz ya da geleceği planlayıp “İşler yolunda gitmezse ne yaparım?” diye stres oluyoruz.
Ama asıl olay ne mi? Şu an! Evet, tam da şu saniye!
Bir deney yapalım mı? Gözlerini kapat derin bir nefes al… Oh mis gibi! Şimdi yavaşça bırak…
Bak gördün mü? Oksijen bedavaymış! Ve seni en hızlı şekilde şu ana bağlayan şey de tam olarak bu.
Geçmişe bakınca güzel anılar bizi mest eder, ama “ah keşke şunu farklı yapsaydım” dediğin şeyler varsa, işte o zaman beyin “hata raporu” vermeye başlar.
Geleceği düşündüğünde de bazen heyecanlanırsın, bazen “Ya her şey ters giderse?” diye kara kara düşünürsün.
İşte tam bu noktada farkındalık devreye giriyor!
Farkındalık Özetle şu demektir, geçmişin bavulunu kapatıp geleceğin ajandasını bırakıp şu anı tam anlamıyla yaşamaktır. Yani beynindeki “durmaksızın çalışan haber kanalı”nı biraz sessize almak…
Sabah uyanınca hemen telefona sarılma! Önce şöyle bir gerin, yataktan kalkmadan tavana bak ve “Bu tavan buraya ne zaman konmuş?” diye düşün. Sonra derin bir nefes al. Hâlâ hayattasın, dünya dönüyor, mesajlara sonra da bakabilirsin!
Yemek yerken sadece yemeğe odaklan. Lokmanı al, gözlerini kapat ve içinden “Bu pizzayı bana kim gönderdi?” diye sor. Cevap gelmezse, muhtemelen sen satın almışsındır, ama önemli değil. Tatları hisset! Yoksa beynin otomatik pilota bağlanıp tabağı ne zaman bitirdiğini bile anlamazsın.
Biriyle konuşurken gerçekten dinle. Hani bazen “Hı hı evet yaa” derken aklın, “Acaba tost makinesini fişten çektim mi?” sorusuna takılır ya… İşte onu yapma. Karşındaki konuşurken gerçekten dinle. Hatta arada “Gerçekten mi?” veya “Yok artık!” gibi stratejik cümleler ekleyerek dinlediğini belli et! Papağan gibi aynen, aynen, aynen diyip durma!
Dışarı çık! Evet, gerçekten dışarı çık! Rüzgârı hisset, gökyüzüne bak. Ama önce evden çıkmadan üstünde pijamayla dolaşmadığını kontrol et. Telefonu cebine koy, çünkü gün batımını ekrandan izlemek yerine bizzat görebilirsin. Gerçek dünya da fena değil, bir şans ver!
Aynada kendine bak ve gülümse. Evet, bu biraz garip gelebilir ama unutma, en azından dişlerinin sayısını kontrol etmiş olursun.
Sırf eğlencesine hiç konuşmadan bir gün geçirmeyi dene. Ama dikkat et, insanlar ya “Bu neden trip atıyor?” ya da “Telefonunu mu kaybetti?” diye düşünebilir.
Bir kafeye otur ve yan masadaki insanların diyaloğunu tahmin etmeye çalış. “Bence o, terfi almak istiyor ama patronu ona sinirli” gibi komplo teorileri geliştir. Yalnız, gözlerini fazla dikme, garip kaçabilir. Dayak yiyebilirsin.
Tabii ki geçmiş önemli, gelecek için plan yapmak da şart. Ama ne geçmişi değiştirebilirsin ne de geleceği tamamen kontrol edebilirsin. Elde kalan tek şey şu an, işte o yüzden anı kaçırma.
Çünkü mutlu olmak için illaki büyük bir şey olması gerekmiyor. Küçük anların kıymetini bildiğinde, hayatın tadı bambaşka oluyor. Yani, nefes almayı unutma, bir de o anı hisset! Çünkü hayat, anlık internet kesintisi gibi… Bir bakmışsın, geçmiş gitmiş!
Bir yanıt yazın