Karşılaştığımız her insan, aslında kendimizin bir yansımasıdır. Aynaya baktığında gülümseyen bir yüz görüyorsan, bu içindeki huzurun dışarıya yansımasıdır. Ama eğer kusurlar, eksiklikler, kırgınlıklar görüyorsan, belki de sorun aynada değil, iç dünyandadır. Hayat da böyle çalışır. Baktığımız her yerde kendimizden bir iz görürüz.
Bundan sonra dikkat et; biri gelip başka biri hakkında bir şey anlatıyorsa, aslında kendinden bahsediyordur. İçinde olmayan bir şeyi başkasında fark etmek mümkün değildir. Aynı şekilde sen de bir başkası hakkında iyi ya da kötü bir yorum yaparken, Mevlana’nın sözünü hatırla: “Baktığın benim, gördüğün sensin.” İnsan, kalbiyle bakıyorsa güzelliği görür, aklıyla bakıyorsa kendi düşüncelerini.
Hayatta başımıza gelen her olay, bizi bir şeye hazırlamak için vardır. Bir insanın karşısına sürekli zor insanlar çıkıyorsa, belki de hayat ona sabrı, affetmeyi ya da sınır çizmeyi öğretmek istiyordur. Eğer biri seni sürekli eleştiriyorsa, belki de bu, senin kendine duyduğun güvensizliği fark etmen içindir. Hayat, bize aynalar tutarak kendi iç dünyamızla yüzleşmemizi sağlar.
Nelson Mandela yıllarca hapiste kalmasına rağmen nefretle değil, anlayışla hareket etti. Özgürlüğü elinden alınmıştı ama bakış açısını değiştirdi ve özgürlüğü önce kendi içinde buldu. Eğer yalnızca başına gelen haksızlıkları görseydi, o büyük lider olamazdı. Ama o, hapishane duvarlarını bile bir öğretmen olarak gördü ve sonunda dünyayı değiştirdi.
Biz değiştiğimizde, dünya da değişir. Çocukken yağmurda ıslanmak keyifti, büyüyünce ise şikâyet sebebi oldu. Oysa yağmur hep aynı yağmur, farkı yaratan bizim ona nasıl baktığımız. Hayatta karşılaştığın her şey, ona yüklediğin anlamla var olur. Eğer seni rahatsız eden bir şey varsa, belki de çözüm ona başka bir gözle bakmaktan geçiyordur. Gerçek değişim buradan başlar. Çünkü dünya, ona nasıl baktığımıza göre şekillenir.
Bir yanıt yazın